Yahudinin propaganda aracı: Hasbara sineması

Bozguncu siyonist rejim sinemayı da bir silah olarak kullanarak zihinlerimizi işgal etmeye yelteniyor. Bu eylemi “hasbara” olarak adlandırdıkları resmi bir politika olarak sürdürüyorlar. İbranice bir kelime olan “hasbara” sözlük anlamıyla “açıklama” demek. Kısaca; İsrail’in gerçekleştirdiği işgal ve terör faaliyetlerini açıklamayı ve yalandan da olsa bir meşruiyet kılıfına büründürerek israil propagandasının cismanileştirilmesini amaçlıyor. Bu politikanın en öne çıkan örneklerine beyaz perdede rastlıyoruz. Bu yazıda hasbara politikasının sinemaya yansımalarını ele alacağız.

Hasbara politikasının resmi bir hüviyet kazanmasının ardından sinemada siyonizm propagandasının ilk örneği sayılabilecek ve kendinden sonra gelecek filmlere sinematik bir temel oluşturan 1935 yılında çekilen “The Land of Promise” filmi bu alanda öncü ve önemli bir yere sahip. Siyonist rejim resmi olarak devletleştiğini ilan etmeden evvel yayınlanan bu film Filistin toprakları üzerindeki hak iddialarını ve meşruiyet çabalarını konu alıyor. Dünyanın farklı yerlerindeki yahudilerinden siyonist rejime destek olmalarına ve filistin topraklarını gasp etmelerine yönelik teşvik amaçlı çekilmiş bir film. Özetleyecek olursak Filistin topraklarında yer alan Kudüs’ün bütün semavi dinler için kutsal sayıldığını fakat bu toprakların gerçek sahiplerinin yahudiler olduğunu, yahudiler bu topraklardan kovulduktan sonra bölgenin ilkelleştiğini ve antik doğunun modern dünyaya dönüşümünün şaşırtıcı etkisinin yahudiler sayesinde olacağını anlatırken artık yahudileri kendileri olarak kabul edilecekleri bu ülkeye yerleşmeleri doğrultusunda bolca teşvik mesajı içeriyor. Aslına bakarsanız tam anlamıyla günümüzde televizyonlarda yayınlanan gayrimenkul reklamları gibi bir içeriğe sahip. Yahudilere kutsal ve verimli topraklar üzerinde modern bir yaşam vaad ediliyor fakat bunun işgal ve soykırım yoluyla gerçekleştirileceği filmin hiçbir kısmında yer almıyor.

Konuyu tarihin akışı içerisinde değerlendirmek gerekirse filmlerde verilmek istenen mesaj içinde bulunulan döneme ve hedef kitleye göre birtakım değişiklikler arz ediyor. Genel itibariyle holokost ile başlayan “acınası yahudi” imajı ve vicdan sömürüsü daha sonraları “biz ıslah edicileriz, ortadoğu bataklığında bir medeniyet inşa ediyoruz” mesajına evriliyor.Bu terör faaliyetlerine büyük bütçeli, ünlü yönetmenler tarafından çekilmiş ve dünyanın en prestijli ödüllerini elde etmiş hala da bu ödüllerle adeta teşvik edilen holokost filmleri ile tüm insanlığın kendilerine borçlu olduğu ve şımarık terör faaliyetlerinin, katliamlarının bu nedenle meşru olabileceği algısı dünyaya dayatılmaya devam ediyor. Bakara suresi 11.ayette de geçtiği üzere Kendilerine: “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın” dendiği zaman, “Bizler sadece ıslah edicileriz” derler. Kerim kitabımızın ilahi mesajına kulak verenler bu asılsız ve şımarık propagandaya aldırış etmeyeceklerdir.

Konunun daha yakın tarihli örneklerine değinecek olursak Fauda adlı netflix dizisinden bahsedebiliriz. 2015 yılında İsrail televizyonlarında yayınlanmaya başlayan ve 3. sezonuyla Netflix’e transfer olan Fauda dizisi bu transfer sonrası Türkiye, Katar, Ürdün gibi birçok ülkede en çok izlenenler arasında yer aldı. Filistin ve İsrail arasındaki çatışmayı konu alan İsrail yapımı bir dizinin elbette tarafsız bir yapım olacağı düşünülemezdi. Yüksek bütçeli ve global bir dizi projesi olarak Fauda’yı Hasbara politikası çerçevesinde son dönem medyada ortaya konulan en bariz örneklerden biri olarak görebiliriz. Sempatik görünmek adına belli başlı kısımlarda tarafsız bir imaj çizilmeye çalışılmış olsa da asıl amaçlananın Filistinlileri terörize ederek siyonist rejimi bu topraklar üzerindeki ıslah ediciler olarak lanse etmek istedikleri çok açık ve ne yazık ki bu amaca yönelik propaganda ürünlerini ortaya çıkarma, hedef kitleye ulaştırma ve yalan bir algıyı pazarlama konusunda gayet başarılılar.

Medyada oynanan algı günümüzde tüm dünyanın gözü önünde alenen yaşanan katliamları dahi perdeleyip birçok insanın bu konuya olan hassasiyetini köreltebiliyor. Bu algı oyunlarıyla mücadele etmenin yegane yolu ise bozguncu siyonistlerin silah olarak kuşandığı sinemanın gerek gündelik anlamda gerekse bir yaşam felsefesi boyutuyla hakikatin idraki noktasında araçsallaştırlmasıdır. TRT World yapımı “Kutsal işgal” belgeseli bölgede yaşananların gerçekliğini gözler önüne seriyor.

6 / 100 SEO Puanı